1 Ağustos 2012 Çarşamba

"Siz" Mi "Sen" Mi?

"-.... Bence insanın adı onunla en az ilgili olan yanıdır. Doğar doğmaz, o bilmeden başkaları veriyor ama yapışıp kalıyor ona. Onsuz olamıyor. (Sustu. Bir sigara yaktı.) Bakın, şimdi adımdan daha önemli bir şey biliyorsunuz: Sigara içtiğimi. İşte bir başkası: Bütün bu "siz"ler, "iz"ler, "uz"lardan sıkılırım ben. Yapmacık, fazlalık gibi gelirler bana. İkinci konuşmamda "sen" diyemeyeceğim biriyle bir daha konuşmam. "
Yusuf Atılgan / Aylak Adam



Ben ise; "siz"i öyle sık, öyle çeşitli sebeplerle kullanırım ki..
Benim "siz"lerimin hepsinin şartlara göre, kullanımı farklıdır ve bir şart varken; diğeri var olmaz.

"Siz"lerimi;

  • Klasik anlamda; yeni tanıştığım birine hitaben,
 (Yaşının benimkinden küçük ya da büyük olması hiç önemli değil.)
  • Bana "siz" demesi gerektiğini; "sen" diye hitap etme hakkını, "ben ona tanımadan önce" kullanmaya başlamış olan kişiye hatırlatmak için, ona hitap ederken,
  • Bir kişiyle arama mesafe koymak istediğim ya da haddini bildirmeye hazırlandığım zaman,
( "Sen" diye hitap ettiğim birine de, "siz" demeye başlamışsam; o kişi için tehlike çanları çalıyor demektir.) 
  • Bir kişiye, statüsü, başarıları, yeteneği sebebiyle saygı duyduğum zaman,
  • Hoşlandığım bir erkeğe ya da sevgilime, "sen" diye hitap ederken, arada" siz" diyorsam; flört amaçlı
kullanırım.

"İnsanların adları" konusuna gelince; bazı insanlara, adları hiç uymuyor gerçekten. Bir çocuğun nasıl biri olacağını bilmeden; ona ad koymak gerekliliği,  gerçekten de çok mantıksız değil mi? Tabii ki, çocuklara doğar doğmaz "ad" koyulmasaydı; çok büyük bir karşıklığa sebep olabilirdi bunu kabul etmek gerek. Yine de, bir insana, ona hiç uymayacak bir ad vermek, haksızlık değil mi?

Beril Öke Gülen

1 yorum:

  1. yazarken muhatabıma 'siz' demeyi, bazı ilişkilerde 'siz'lerin teklifsizce 'sen'e evrilmesini severim.

    ve ben de bir alıntıyla katılayım sen-siz bahsine. kâmuran şipal'e kırkıncı orhan kemal roman ödülü'nü kazandıran, sırrımsım sırdaşımsın'dan. ki bu kısmı vaktinde 'altı çizili satırlar'a konu etmiştim:

    "ne var ki, müdüre hanım'ın sevgi dolu sıcacık odasında ileride kendilerini bekleyen çetin yaşama yavrularını hazırlayan bir anne gibi, ona sen ve siz arasındaki ayrımı öğrettiği günün yaşantısı zamanla anılar içinde rastgele bir anıya dönüşmeye karşı durdu, diretti, anı değil, hep diri bir yaşantı kimliğini korudu belleğinde. boyuna yeniden yaşandı, onun başkaları ile ilişkisine damgasını vurdu. ince ince işlenmiş bir oya gibi sen ve siz'lerden örülü bir yaşam yolunu arşınlayıp durdu hep. sen'den siz'e, siz'den sen'e bir mekik gidip geldi, birbirinden değişik nakışlar, desenlerle sen ve siz'lerden bir kumaş dokundu sürekli, sen'den siz'e, siz'den sen' e savrulan bir yaşam yaşanıp durdu. sen'de biraz dinlenme, ardından sarp bir yokuşa vuruş: sen-siz. her seferinde müdüre hanım'ın uyarısı yankılandı kulaklarında. siz'leri sen'e dönüştürmekte zorlandı, siz'lerden kaçıp sen'e sığındı hep. müdüre hanım'dan özür dilemelerin bir sonu gelmedi"

    YanıtlaSil